top of page

"Aile demek, bir çocuğun gelecekte ne olacağını belirlemek demektir."

  • Yazarın fotoğrafı: Sude Kartal
    Sude Kartal
  • 11 Mar 2022
  • 3 dakikada okunur

Aile… Bir çocuk için o kadar önemlidir ki. İlk gülümsemesi, ilk hareketi, hayata attığı ilk adımlar, ilk kelimesi, ilk düşmesi, ilk kalkması, ilk ağlaması, ilk korkması hepsi ailenin yanında olur. Çocuk deneyimlerinin çocuğunu hayatının ilk yıllarında kazanır. Bir aile çocuğuyla ne kadar fazla ilgilenirse, ona sevgisini şefkatini gösterirse, çocuğunun eğlenmesine, oynamasına ne kadar imkân tanırsa o çocuk o kadar mutlu bir yaşam sürer. Özgüveni yerinde, güler yüzlü, başarılı, duyarlı bir insan olur. Hep bu konudan bahsederken “hamur” metaforunu kullanırlar ya, çocuğun hamurunu ne kadar iyi yoğurursan çocuk o kadar güzel bir kişiye dönüşür.

Çocukların bilişsel gelişimlerinin, zekalarının büyük bir kısmı da yine erken çocukluk döneminde oluşur. Bu dönemde çocuğun sinaptik bağlantıları geliştirilmeli ki çocuğun bilişsel gelişimini olabilecek en üst seviyeye çıkartabilelim. Tabii ki bir çocuk okul öncesi eğitimi almalı, bir anaokuluna gitmeli. Fakat bir hesaplama yaparsak devlet anaokuluna giden bir çocuk günde 5 saat okula gelir. Haftada 5 gün geldiği için 25 saat eder. Yani hangi branş olursa olsun öğretmen çocuğu haftada 1 gün 1 saat görebilir. Peki bizim yaptığımız çalışmalar, çocukta geliştirmek istediğimiz gelişim alanları 1 günde gelişir mi? Ya da okulda verilen değerler eğitimini ailede görmeyen bir çocuk hangi davranışı sürdürmeyi tercih eder sizce? En çok gördüğü ailesininkini mi, yoksa haftada 1 gün görebildiği öğretmenininkini mi? Bu hususta ne kadar okul-aile iş birliği sağlanırsa, çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, çocuğun gelişimi ve eğitimi o kadar uyumlu ve başarılı olur.

Günümüzde isteyen her vatandaşımız çocuk sahibi olabilmektedir. Peki bir çocuk yetiştirmek için gerekli niteliklere sahip midir? Gerçekten bir çocuk yetiştirmenin nasıl bir sorumluluk ve fedakârlık gerektirdiğinin farkında mıdır? Maalesef ki hala ihmal ve istismar vakaları ile karşı karşıyayız. Bir öğretmenimin bu konu üzerinde durduğunda söylediği bir şey vardı. Onu paylaşmak isterim. “Araba kullanmak için iki tane -hem yazılı hem de sözlü- sınav geçmek zorundasınız. Fakat çocuk yetiştirmek için hiçbir eğitime tabi tutulmazsınız. Neden? Sizin çocuklarınız o makineden daha mı değersiz? Bir makineyi öğrenmek için bir sürü kursa sınava giriyorsunuz da, çocuğunuzu yetiştirmek için neden eğitim almıyorsunuz?”

Çocuk öyle mucizevi bir varlık ki, çok az müdahale ile bile bir sürü şey yapabilmektedir. Yapılan bir araştırma sonucuna göre çocukların okul öncesi çağlarda yaratıcılık seviyesi %96’nın üzerinde. Yetişkin bireylerde ise bu oran %10’un çok çok altında düşmektedir. Bunun sebebi de biraz biz ebeveynlerden kaynaklanmaktadır. Çocuk, doğası gereği çok soru sorar. Merak eder hayatı, çevresindekileri. Fakat biz o soruları ya erteliyoruz ya “evladım ne kadar çok soru soruyorsun?” diye sitem ediyoruz, ya da çocuğa cevap vermiş olmak için çok da tatmin edici olmayan cevaplarla geçiştiriyoruz. Halbuki elimizden geldiğince sorularına cevap versek, hatta düşünmelerini sağlamak için biz soru yöneltsek, çocuklar üzerine düşünse daha da merak etse çok güzel olmaz mı?

Bu konuda değinmek istediğim bir konu da çocukların oyun oynayabilme haklarıdır. Oyun çocuk için bir iştir, meslektir. Hayattaki rolleri benimseyebilmesinde, problemlerle başa çıkabilmesinde, öğrenmesinde bir araçtır. Ayrıca “oyun çocuğun hakkıdır.” Bazı ebeveynler çocukları sürekli oynadığı için şikâyet edebilmektedirler. Çocuk oyun oynamasın da ne yapsın? Oyunun aslında çocuk için ne kadar büyük bir nimet olduğu bilinse sanırım çocuğa oyun oynamadığı zaman bile oyun oynatabilirlerdi. Ben şahsen kendi çevreme, aileme baktığımda onlara soruyorum bazen. Aldığım yanıtlar sabahın erken saatlerinde çıkıp akşama kadar sokakta oynadıkları. Günümüz şartlarında teknolojinin artışıyla ve çoğu alanın konutlaşmasıyla oyun alanları o zamana göre azalmış olsa da bu oyun için engel değil. Çocuk bireysel de oynayabilir, ailesi ile de oynamak isteyebilir. Aileler bu konuda çocuğa alan tanımalı, birlikte güzel şeyler yapabilmek için fırsatlar yaratmalıdır.

Çocukları lütfen dinleyelim. Onların gözlerinin içine bakalım. Sadece açlık-tokluk, sağlıksal durumlarından ziyade, bunlarla birlikte ruhsal durumlarını da merak edelim. Sevgi sözcükleri kullanalım, sarılalım. Onları anlamaya çalışalım. “Onlar çocuk, ne anlalar ki?” demeyelim. Anlıyorlar çünkü. Her şeyi hissediyorlar. Annelik içgüdüsü zaten içimizde var. Babalar da bir o kadar aynı duyguları içlerinde barındırmakta. Yapmamız gereken tek şey onları sevmek, onlara saygı duymak ve anlamaya çalışmak. Bence başarabiliriz. Sizce?..

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


Yazı: Blog2_Post
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

©2022, Sude Kartal tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page