Çocuğuna Değer Veren Uluslar Ölmez...
- Sude Kartal
- 8 Mar 2022
- 3 dakikada okunur

"Çocuk" denilince insana istemsiz bir gülümseme gelmez mi? O bitmek bilmeyen enerjileri, içleri ısıtan kahkahaları, dünyalar kadar olan sevgileri... Saf masumiyetin simgesi aslında çocuklar. Hepsi kendine göre özel, hepsi kendine göre güzel. İnsanlara sorulsa "çocukluk" kavramı sizin için neyi ifade eder diye, birbirinden farklı ama ortak noktaları barındıran cevaplar gelecektir.
Bu kavramı incelemek gerekirse toplumlarda geçmişten günümüze "çocukluk" algısına bakıldığında ilkel toplumlarda göçebe yaşam hakim olduğundan aileler vahşi hayvanlar ve zorlu hava şartlarıyla mücadele etmek zorunda kalmışlar ve çocuklarına gereken ilgiyi gösterememişlerdir. Hatta güçsüz bebek ve çocukları maalesef kendi kaderlerine mahkum etmiş ve bırakmışlardır. Antik Yunan'a bakıldığında çocuk, "toplumun yasaları ve kültürü içinde eğitilmesi gereken küçük bir yurttaş imgesidir” (Elkind, 1999, s.36). Aynı zamanda kız-erkek ayrımı mevcuttur. Kız çocuk doğduğunda aile tarafından istenmemekte ve yurtlara verilmektedirler.
Yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte "çocukluk" algısında da değişimler meydana gelmiştir. Yine Antik Yunan'da devlet aile ile ilgili bütün hakları babaya vermişti. Yani baba isterse çocuğunu istemeyebilecek, satabilecek ya da öldürebilecekti. Orta Çağ Avrupa'sına bakıldığında çocuk 7 yaşına gelene kadar bebektir. O dönemde Katolik Kilisesi'nin de baskılarıyla dini boyutlar üzerinden bakılmış ve ailelere bu konuda görevler düştüğü, çocuğun kendi ruhu ve bedeninden sorumlu olduğu, belli bir yaştan sonra dini görevlerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Bunun yanı sıra çocuklar okulda ve evde sıkı gözetim altındadırlar. Yaratıcılıkları, yetenekleri kısıtlanmış, sadece kavramların öğretimi şeklinde dersler verilmekteydi.
Zamanla Orta Çağ'da "çocukluk" algısında büyük değişimler gözlenmiştir. Çocuklar 3-4 aylık olduktan sonra aile yaşamına dahil edilmiş ve büyükler gibi giyinmeye büyüklerin aktivitelerini yapmaya, büyükler gibi giyinmeye başlamışlardır. Ergenlik seviyesine gelmemiş çocuklar çalışıp ailelerine ev ekonomisinde yardımcı olmak zorundalardı.
18. yüzyıla gelindiğinde ise çocukların kendilerini özel hissetmeleri için özel kıyafetler diktirilmiştir. Aynı zamanda yetişkinlerle birlikte zaman geçirmek yerine eğlence merkezleri inşa edilmiş ve çocuklar oyuncakla tanışmışlardır. Burjuvazi kendine ait görgü kuralları geliştirip "ayıp" ve "kabahat" kavramlarını ortaya çıkarmışlardır. Bir tarafta bu kadar şatafat ile yetiştirilen çocuklar varken diğer tarafta yerli halkta hala çocuk işçiliği görülmekteydi. Hatta çalıştırılan çocukların yaşı 6'ya kadar düşürülmüştü. Çocukların bu kadar kötü şartlarda yaşaması ve çocuklara yapılan eziyetler karşısında çocukların korunması üzerine tedbirler almak durumunda kalmışlardır. "Çırakların Bedensel ve Tinsel Sağlığı Hakkında Yasa" çıkarılmıştır.
İslamiyet Dönemi'ne bakıldığında çocuklar ailelerine bir emanettir. kalbi, Ruhu tertemizdir. Aileleri çocuğu iyi, güzel, erdemli, güçlü yetiştirmek durumundadırlar. Yine İslam Hukuku'na göre çocuğa güzel bir isim vermek, iyi eğitmek,malları varsa korumak gerekliydi. Çocuk bu haklara sahipti.
Günümüze baktığımızda çocuklar bir yetişkin olarak değil "çocuk"olarak nitelendirilmekte ve her türlü hakları korunmaktadır. Dünya'daki çoğu ülke bu hususta 1989 Çocuk Hakları Evrensel Sözleşmesi'ni baz almaktadır. Bu sözleşme çocukların siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, hukuksal olarak haklarını savunmaktadır. Biraz bu sözleşmenin maddelerine değinmek isterim:
Madde 6: Her çocuk temel yaşama hakkına sahiptir.
Madde 12: Görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuk, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etmekte özgürdür.
Madde 13: Çocuk düşüncesini açıklama hakkına sahiptir.
Madde 18: Çocuğun yetiştirilmesinde ve geliştirilmesinde anne baba sorumludur.
Madde 23: zihinsel veya bedensel engelli çocukların saygınlıklarını güvence altına alan, özgüvenlerini geliştiren ve toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılmalarını kolaylaştıran şartlar altında eksiksiz bir yaşama sahip olmaları kabul edilir.
Madde 27: Her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı vardır.
Madde 31: Çocuk dinlenme, boş zaman değerlendirme, oynama ve yaşına uygun eğlence (etkinliklerde bulunma ve kültürel ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkına sahiptir.
Özetle çocuklar yukarıdaki maddelerde de belirtildiği gibi "çocuk" gibi yaşamalıdır. Kaldıramayacağı sorumluluklar yüklenmeden, sevgiyle şefkatle büyütülmelidir. Güzel bir çevrede yetişmeli ve ahlaklı bireyler olmalıdırlar. Çalıştırılmak ya başka bir faaliyette bulunmak yerine sadece oyun oynamalıdırlar. Belli bir döneme kadar çocuklar sadece oyun oynamalıdır. Oyun oynamak da çocuğun en temel haklarından biridir. Çünkü çocuk dünyayı oyunla keşfeder. Çocuk kendini oyunla ifade eder. Zorlandığın şeylerin üstesinden oyunla gelir. Özellikle erken çocukluk döneminde çocuk oyun yoluyla düşünür, oyun yoluyla öğrenir. En önemlilerinden biri de çocuk aktif bir yaşam sürer. Hoplar, zıplar, düşer, kalkar. Çok mutlu bir çocukluk geçirir. Güler, kahkahalarıyla insanların içini ısıtır. Öyle bir enerji yayarlar ki çevresindeki insanların da motivasyonunu sağlarlar. Onları mutlu ederler.
Doğan Cüceloğlu'nun da dediği gibi "Bir insanın anavatanı çocukluğudur."

Yararlandığım kaynaklar: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1335762
https://www.unicefturk.org/yazi/cocuklar-icin-bilgi?gclid=Cj0KCQiAmpyRBhC-ARIsABs2EArSWcoUw_OPPJh6k6HX8cQfMUuAFUlmN968QSyfL3IwL-zypbYX4AkaAj8uEALw_wcB
Comments